Kopenhag’da yapılacak keyifli şeyler, Kopenhag’da alışveriş, Kopenhag gece hayatı, Kopenhag Christiana ve daha fazlasını Kopenhag rehberimizde bulabilirsiniz.
Yeni yıla Kopenhag’da merhaba:
Bu sefer pusulamızın ucu Kopenhag, Danimarka‘ya döndü. Herkes 2015’in en iyi anlarını düşünürken, biz 2016’nın en iyi anlarını yaşamak üzere yola koyulmuştuk bile. Çikolata tadında bir yolculuk için hazırdık.Şansımıza ne uçak rötar yaptı, ne de onca kar yağışına rağmen bir türbülansa girmedik. Su gibi aktı geçti yol. Su gibi güzelliğiyle de havaalanında bizi misafir-sever kuzenimiz Fatoş Abla ve Oya Luna karşıladı. Ellerinde çiçekler, kapında üşüyorum. Sarıldık sarmalandık bir güzel. Hop eve, hop ordan alışverişe. Genelde alışveriş son güne bırakılır ya, biz önden halledelim de kafamız rahat etsin dedik.
Kopenhag’dan neler alınır? Kopenhag alışveriş önerileri:
– Kayak malzemeleri için mükemmel bir yer. Kuzey ülkelerinin üşümeye karşı aldığı önlemlerle ünlenmesi e normal tabi. Soğuktan donmamak için North Face‘in en iyi en sıcak tutan ürünleri hep burada.
– Bir de Nespresso sevenlere tavsiye, kapsüller buranın yarı fiyatı. Biz de öyle olunca 10 kutusunu birden alıp hemen attık bavula ilk günden.
– Saat cenneti de diyebiliriz buraya, Skagen’ler, Maurice Lacroix’lar..
İLK GECE – STROGET VE NYHAVN
İlk geceden keşfe başladık sokakları yaya caddesi Strøget ve Baltic Denizi ile Kuzey Denizini bağlayan boğaz kenarında elele bir tur.. Kopenhag denince o renkli minik evlerin olduğu su kenarı fotografı gözler önüne geliyor zaten. İşte orası Nyhavn, King Christian V zamanında deniz ile şehrin iç kısımlarını birbirine bağlayan bir geçit olarak yaptırılmış. Şimdilerde ise etrafında harika restoranların olduğu, barlarda takılabileceğiniz bir yer ve önüne geçip rengarenk binalarla harika fotografların çekildiği bir nokta olarak devam ediyor. Biz burayı ilk geceden, gecenin inadına ışıl ışıl lambalarıyla romantik ambiyansıyla keşfettik.
Kopenhag ve Cool Pubları
En ünlü barlara bakalım dedik, hemen Ruby’e girdik. Bir rönesans asaleti var burada. Yerde el dokuma halılar, oymalı duvarlar. Hem evdeymiş gibi, ama sanki Danimarka’nın asil bir ailesinin evindeymiş gibi. Ve bir de o lezizz kokteyller..
Sonra bir kaç yer daha keşfetmek istedik ve Madam Chu’s ile kendimizi Aloe Vera’Lı kokteyl denerken bulduk. Hmm bence yani siz bilmediğiniz şeyleri böyle içmeyin hemen. Tadı benim pek hoşuma gitmese de sevenler de olabilir ama bilemedim ki.. Burada bir Tiger bira da iyi gider doğrusu!
Bunların yanı sıra tavsiye edeceğimiz kokteyl barlar da var tabi.. Strøm Bar,Lidkoeb, The Barking Dog ve GILT, Ruby ve Madam Chu’s dışında gidebileceğiniz populer barlar arasında.
Not: GILT: Glass, Ice, Liqueur, Topping
Bunların arasında gece sonunda Strøget’i baştan sona gezmiş bir halde, Nyhavn’a varırken ışıl ışıl ağaçları görünce, tuttu beni kolumda T. başladık birlikte hayali bir orkestranın müziğinde vals yapmaya..
Rüya gibi ilk gecenin sonunda, bir sürü pub ve kokteyl bar gezdikten sonra, bir Türk kültürü olarak gecenin yarısı gözlerimiz Bodrum Mantı ya da Marmaris Büfe arasa da, kendimizi kocaman dilimli bol mozerralalı pizza yerken bulduk. Her köşede rastgelebileceğiniz minik dükkanlarda tahminimce 24 saat bu pizzalardan bulabilirsiniz.
31 ARALIK – 2015’in SON GÜNÜ
Ertesi gün yılın son günüydü. Hani bir yıl bitiyor diye bir hüzün sarar ya etrafı, aklına anılar gelir, gözlerin dolar, woouw neler yaşadım bu yıl dersin. Bu havayı bozmamız çok uzun sürmedi. Tivoli’nin o renkli kapısından içeri girer girmez kendimi Alice Harikalar diyarında gibi hissettim. Kraliçenin kupa askerleri mi? Onlara da birazdan geleceğim…
Tivoli | Kopenhag
Önce bir Lunaparka gidiyoruz diye düşünsem de buraya sıradan bir Lunapark demenin haksızlık olacağı kanaatine vardım. Tivoli’de Çılgınca dönen ve seni sarhoş eden “Aquila“dan sonra, hayatımda bir ilk daha yaşayıp ölmeden önce yapılacak 100 madde’den biri olan “Roller Coster“a bindim. Takla atan bir tren mi dostum yok daha neler ben bunu nasıl yaptım adrenaline bak derken, A. ile birlikte kendimizi Pilotçuluk oynamanın sırasında bulduk. Vertigo yani adı üstünde, indiğinde dengeni tekrar sağlamakta zorlandığın, saatte 100km hızla 360 derece kendi etrafında döndüğün bir uçağa pilotluk ettiğin çılgın bir oyuncak. Önce bi heyecan vardı tabi, ara ara çığlık atarım sonra inerim susarım diye düşünüyordum. Pek de öyle olmadı. Önce uçak havalandı ve kendi etrafımızda yere daha yakın bir yerde bir kaç takla attık. Sonra giderek hızlandı o uçak, üstü açık baya baya yerden metrelerce yukarıdasın, sonra giderek hızlandı, hızlandı, hızlandı. Çığlıkların yerini sessizlik aldı. Yüzüme çarpan rüzgar yüz felci yaşayanları daha iyi anlamamı sağladı. O kadar yüksekte o hızla gitmenin gerçek bir gösteri pilotu gibi hissetmenin bazı bilinmeyen yanları var. Mesela o an rüzgar öyle bir ses çıkarıyor ki, sanıyorsunuz sizin için uçak bir müzik besteledi. Ya da öyle bir vuruyor ki yüzünüze, hani yanlışlıkla ağzını açarsan aynı hızla boğazına, ses tellerine, nefes boruna da değip seni delerek geçecekmiş gibi bir his. Ben de diğerleri gibi sadece sustum ve o anın keyfini çıkararak bitmesini bekledim.
Bir diğer ilginç Tivoli anısı da, “The Golden Tower“o kulenin tam tepesindeyden yaşadıklarımızdı. Benim gibi yükseklik korkusu olan birinin kendine koyduğu zor hedeflerden biri bu. Yerden 63 metre yukarıya çıkıp bir anda seni boşluğa bırakan kuleye bindik. İlk binişimde tepeye doğru yükseldikçe aşağıya bakmıyordum. İkincisinde bakmak istedim ve tam biz çıkarken hava kararmaya başladı. 31 Aralık, yılın son günü, gökyüzünde patlayan havai fişekleri yaklaşık 20 katlı bir binanın en tepesinden, yani yerden 63 metre yükseklikte, işte o kulede izledik. M., T. ve A, üç şanslı çocuktuk o anda.
Havai fişek demişken, bu yıl Türkiye’de kaç düğün yapılmıştır, onların toplamında kaç havai fişek atılmıştır diye düşündüm. Sonra onu alıp 1000 ile çarptım işte tam bu kadar havai fişek şovu izledik Kopenhag’da kaldığımız süre boyunca. Belediyeden izin de alınması gerekmediğinden midir yoksa havai fişeklerde çılgın bir indirim mi vardır artık orası meçhul herkes kendi evinin önünde sokaklarda parklarda bahçelerde sürekli hava fişek atıyordu. Biz yeni yıla işte bu ışıl ışıl gökyüzü altında patlayan yıldızları seyrederek girdik.
Yeni yıl ve Kopenhag
Bu yıl öncekilerden çok farklı bir konseptle girdik yenisine, hayatımıza yeni karakterler girdi mesela Fatma, Oya Luna ve Murat ev sahipliğinde yapılan bu partide mesela eski bir asker olan Bo, alt katta yaşayan Jo, 10 yaşındaki kızı ve kedili çoraplarıyla Katrina, onun hiç konuşmayan kocası, şapkasıyla Vahşi Batı’daki kovboyları cebinden çıkaran Kovboy Mahmut Abi, eşi Müzeyyen, Latin dansçı kızları, İtalyan sevgilisi ve kocaman kirli siyah sakalıyla oğulları.. Böyle kalabalık kozmopolit bir havada girdik yeni yıla. Hani aklınıza gelebilecek her türlü alman, danimarka, avrupa, amerika, turk, dünya müziklerinde dans ederek.. Jespa’nın aylarca dolaplarda bekleterek yaptığı değişik likörleri deneyerek…
1 OCAK – KOPENHAG’DA 3. GUN
Christiana , Kopenhag | Özerk Bölge
1 Ocak ve yılın ilk günü. Güzel bir kahvaltı sonrası yine koyulduk yollara.. Christiana bölgesini keşfe gittik. Hani yılbaşından kalmalardır diye beklersin ama yok. Ama burada yok. Bambaşka bir yer. Kimse bana bir daha “Christiana Amsterdam’a benziyor” demesin lütfen. İç işlerinde kimseye hatta bence birbirlerine bile bağlı olmayan, dış işlerinde de dışarıdan gelen kimseye pek iyi davranmaya niyetli olmayanların bir bölgesi burası. Nerede diye sormanıza gerek yok zaten gittiğiniz yer Christiana ise hemen duvarlarından anlarsınız. Renkli ve korkunçlu grafitilerden mesela. Kapısından içeri girdiğinizde, hele de hava karanlıksa, küçük mantar tipli dükkanlar kaşılıklı dizilmiştir. İçlerinde kimi adamların yüzleri maskeli kimileri yalnızca bir paravanın ufacık bir deliğinden iletişim kurar sizinle. Dükkanların arasından geçerken kafanız bi dumanlanır, bi tatlı olmaya başlarsınız.
Burada yaşıyorlar mı gerçekten, ah bir de bu bahçelerden gelen çocuk sesleri aileleri de mi var diye milyonlarca düşünce kafamdan geçerken tamamladım Christiana turunu. Gündüz giderseniz de gölün kenarındaki evleri ve Christiana’daki bisikleti görmeyi unutmayın. Uslu bir çocuk olursanız, belki daha fazlasını bile görebilirsiniz 🙂
Tivoli ve Christiana. Bu şehri heryerden ayrıştıranlar Bir de Nyhavn var tabi. Kanal turu da küçük büyük hep birlikte yapabilceğiniz bir aktivite.
Kopenhag ve Bisiklet
Bir de sabah erken saatlerde T. ile çıkıp şehri baş başa yeniden keşfedelim dedik. Havanın -3 derece olduğuna aldırmadan atladık beyaz bisikletlere. Buradaki beyaz bisikletlerin önünde elektronik bir ekran var. Oradan kendinize bir kullanıcı tanımlayıp daha sonra kredi kartı bilgilerinizi girerek dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Biz bisikletlerle 3-4 km yol yapıp, Zoo’yu görerek kahvaltı mekanına gittik.
Kopenhag’da nerede yenir? Kopenhag’da kahvaltı önerimiz!
“Granola” inanılmaz şirin bir yer. Yılın ilk kahvaltısını burada yaptık. Big plate’i pek de big olmayan ama omletleri acayip leziz olan bir kahvaltı mekanı. Yer bulmak kolay olmasa da buna değdi diyebilirim. Granola’da kahvaltımızı yiyip, Lagkagehuset’ten de tatlılarımızı alıp doğru kanal turuna gittik.
Size önerebileceğimiz diğer kahvaltı mekanları ise, Cafe Bang & Jensen ve The Union Kitchen.
Kopenhag’da Kanal Turu
Kanal Turu için yeniden Nyhavn’a gittik. Nyhavn’ın renkleri Marshall reklamlarını arattırmayan havasıyla beni büyüledi, benden içeri beynime işledi. Hala gözlerimi kapatıp Danimarka’yı hayal ettiğimde bu rengarenk görüntü gözümün önüne geliyor. Buradan saat başı kalkan tekne turları ile Kopenhag’da güzel bir kanal turu yapmadan, çok minik ama çok meşhur olan deniz kızı heykelini (Den lille havfrue) görmeden galiba Kopenhag turu Kopenhag turu olmuyor 🙂
Kopenhag’da Alışveriş:
Danimarka denince akla ilk gelen harika tasarımları oluyor. Hal böyleyken, birbirinden güzel tüm tasarım mağazalarını gezmeden de olmuyor. En iyi alışveriş yapabileceğiniz yerler, hediyelik eşyalar için Stroget, tasarım aksesuarlar ve mobilyalar için Illums Bolighus, antika meraklıları için Ravnsborg, ev dekorasyonu ve moda için Illum ile Magasin du Nord başta geliyor. Daha uygun fiyatlı bir şeyler bakayım diyorsanız da Værnedamsvej’e bakabilirsiniz.
Cheescake!
Kopenhag’a gidince bence olmazsa olmazlardan biri de Bertel’in muhteşem cheesecake’lerinden birini denemek!
Biz bu kısa seyahetimizden eve dönerken, harika bir yılı bitirip harika bir yıla başlamanın mutluluğu içinde, birbirinden güzel tasarım küçük ev eşya ve süsleri elimizde, birbirimize daha bir sıkı sarılmamızı sağlayan romantizm eşliğindeydik.
Siz de giderseniz bize gezip gördüğünüz yerleri yazmayı unutmayın!
Kopenhag’la ilgili bir kaç ipucunu aşağıda paylaşıyoruz, ve en altta sizi Kopenhag VLOG‘umuz ile şehir turuna davet ediyoruz…
KOPENHAG İPUÇLARI | ÖNERİLER
– Yaya caddesi olan Strøget’e giderken dikkat edin, hani gözünüzü mağazalardan ayıramayıp kendinizi bir anda alışverişin dibine vurmuş hissedebilirsiniz.
– Her yerde şu harfi göreceksiniz “ø” bu harf ö diye okunuyor.
– “Ingang” giriş “Udgang” ise çıkış demek
– Nyhavn bölgesine girerken fotoğraf makinanızın pili tam, telefonunuzun hafıza boş olsun. Zira buranın renklerini görünce çok fazla hatıra fotografı çektirmek isteyeceksiniz.
– Christiana’ya girdiğinizde de sakın ama sakın kameranızı açmaya çalışmayın, aman telefonu kulağıma koyar konuşurmuş gibi yapıp fotoğraf çekerim diye de düşünmeyin. Başımıza gelen birebir olay tam olarak şöyle oldu: Tolga daha Christiana kapısında benim fotoğrafımı çekmeye çalışırken içeriden uzun boylu bir adam gelip kameraya var gücüyle vurdu “No photos, no photos” diyerek de aldı başını gitti…
Sevgiler,