Son dönemde popülerliği adını duyanların haritada yerini aramasından, “mutlaka ben de gitmeliyim”e doğru hızlıca artan Ürdün, bu ay radarımıza giren bir yanı mavi ve yeşil, bir yanı kızıl pembe ülke.
İstanbul’dan Turk Hava Yolları ile yaklaşık 2 saat 50 dakikalık bir yolculuk sonrası King Hussein Uluslararası Havalimanı’na vardığınızda bir Türk olarak Ortadoğu’da olduğunuzu farkediyorsunuz.
Havalimanında pasaport sırası 3’e ayrılıyor: Ürdün vatandaşları, Vizeye ihtiyacı olmayanlar ve Vize alması gerekenler. Hoş bir karşılama ve “hepimiz aileyiz” mottosuyla Ürdün’ün sınır kapısından geçtikten sonra bavulunuzu alıp şehrin sıcak havasıyla karşılaşıyorsunuz.
İnsanları samimi, şehir temiz ve güvenli. Kral 2. Abdullah şehre bebek gibi bakıyor. Güvenlik önlemleri son derece yoğun, daha Türkiye’den uçağa binmeden özel beyaz bir kağıt parçası ile çantanızdan ayakkabınızın içine kadar güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Aynı güvenlik önlemleri Akabe’den Amman’a ve Deadsea’ye kadar tüm otellerin kapısının önünde de bulunuyor. Bir yandan bu kadar güvenlik önlemi sizi tedirginliğe iterken, bir yandan da güvende hissetmenizi sağlıyor.İdeal bir Ürdün programı en az bir hafta olmalı. Tüm renkleri ile Ürdün’de görmeniz gereken şehirleri sıralıyoruz.
İlk cemre bu yıl nereye düştü tartışmalarından bağımsız, Nisan ayında bile oldukça yüksek deniz ısısıyla Akabe, Kızıldeniz’in en üst noktasında tatil yapmak, güneşin ve kumun tadını çıkarmak isteyenlerin buluştuğu şehir.
Ürdün’ün en güney noktasında yer alan bu tatil şehri aynı zamanda bir dalış cenneti. Lüks otellerin yanyana sıralandığı bu şehrin, Ürdün’ün göz bebeği olduğunu, şehrin girişine konulan bir kapı ile burada yapılan özel pasaport kontrolü gösteriyor.
Akabe’nin yüzeyden anlaşılmayan, daha derine indikçe görebildiğiniz, su altı güzellikleri için otellerden kalkan sürat motorları ile biraz açılıp, tüplü dalış yapmak gerekiyor. Özel korumalı alanda, farklı koylardaki mercanlar, renkli balıklar ve su altındaki diğer “sürprizler” görenlerin gözlerini kamaştırıyor.
YEŞİL BİR YOL: DEADSEA
Akabe’den Deadsea’ye gidiş, ekili olmayan uçsuz bucaksız her yanı beyaz kum taneleriyle kaplı bir düzlükte, ıssız bir yol ile başlıyor. Suya, göle, ölüdenize yaklaştıkça, ıssız yolun rengi yeşile dönüyor. Yol kenarında ağaçlar beliriyor.
Lut gölü olarak kutsal kitaplarda adı geçen bu ölüdeniz, içerisinde yüzmek imkansız olsa da su üzerinde oturup dergi okumak için elverişli. Tuz oranı oldukça yüksek olan bu göl, içine girenleri su yüzeyinde tutuyor.
Göl aynı zamanda, mineralli ve şifalı toprağı ile SPA ve tedavi için dünyanın bir çok yerinden gelen misafirleri karşılıyor. Kempinski ve benzeri büyük otel zincirleri ise bu bölgede kendilerine alan edinmiş, özel bir SPA hizmeti sunmaya devam ediyor.
GÜL RENGİ ŞEHİR: PETRA
Amman’dan bir önceki durak, Petra olmalı. UNESCO dünya mirasına 1985 yılında katılan, 2007 tarihinden beri Dünya’nın yeni 7 Harikası’ndan biri olarak adlandırılan saklı şehir Petra Ürdün’ün simgesi.
Nebatiler döneminden kalma bu bölge tektonik hareket sonucu oluşmuş 1,5 kilometre uzunluğundaki bir kanyon ardında gizli. Bu bölgeye giriş at üzerinde kısa bir yolculuk ile başlıyor. “The SIQ” olarak adlandırılan kanyonu geçtikten sonra ise karşınıza 40 metre yüksekliğinde devasa bir Hazine çıkıyor. Nebatiler döneminde kutsal bir mezar ya da tapınak olarak inşa edildiği düşünülen bu yer, bedevilerin dile getirdiği bir rivayete göre, korsanların altın ve paralarını sakladıkları gizli bir hazine.
Bugün ise aynı Hazine, önünde develerle fotoğraf çekme ve Petra’nın büyüleyici renginin tadını çıkarma, hatta develerle bir tur atma imkanı sunuyor.
Doğu ile batı arasındaki ticaret merkezi olan Petra antik şehri buradan başlayarak yaklaşık 10km üzerindeki şehir içi toprak yol ile genişliyor. Hazine ardından, içerisinde 7000 kişilik amfitiyatro, amfitiyatro karşısında 5 büyük mezar (Royal Tombs), manastır, roma yolu ve “Qasr Al-Bint” tapınağı ile 60 kilometrekarelik bir alanda şehir büyüyor.
Gül suyu tadında pembe toprak rengi bir vadi, Petra’yı doya doya gezebilmek tüm günü alıyor. Yerleri kızıl pembe toprak ile kaplı bu antik şehir, gün ışığının değdiği yerlerde daha açık tonlardan gün ışığı azaldığı anda koyuya dönen, bir yerleşke.KIZIL VADİ: WADIRUM
Gözalıcı bir kızıl, Wadi Rum. Kızıl kumlar üzerinde çölde safari, gündüz güneşin altında giderek bronzlaşan tenlerin dans ettiği, bedevilerin hayatlarından kesitlere şahit olunan bir macera yaşatıyor.
Sabah erken saatlerde o ilk gün ışığının peşine düşenler, hava ayazda oldukça serin olduğundan, bedevilerin giydiği koruyucu bir palto ile özel bir bölgeye gitmek üzere yola çıkıyor.
İlk gün ışığı kayaların ardından gözükmeye başladığında yeni bir ilişkide duyulan heyecan gibi bir heyecana sebep oluyor. Gece karanlığında farkedemediğiniz uçsuz bucaksız vadi gözlerinizin önünde doğuyor. Gün doğumu ardından bir safari jipi içerisinde sağa sola sallanılan bir yolculuk başlıyor. Bedevi çadırlarında siyah ve kızıl kınalardan dövmeler yapılıyor. En ünlü motif ise, bedevilerin hikayesini anlatmayı sevdiği çiçek kınası.
Bedevi bir adamla kadın oradan oraya sürekli göç ederler. Kadın sürekli yolda olma halinden yorgundur. Bu konudan yakınsa da yine vakit gelince çadırlarını toplayıp yine farklı bir bölgeye doğru yola çıkarlar. Bir gün adam elinde çiçeklerle çadıra gelir.
- Bu çiçekleri çadırın etrafına dikeceğim.
- Biz yine buradan gideceğiz. Bu çiçeklere kim bakacak?
- Bundan sonra bu çiçeklere biz bakacağız. Çünkü artık yerleşik hayat geçiyoruz der.
Bedevi adamın karısına verdiği bu söz, çiçek motifli dövme ile nesillerden nesillere aktarılır.
Safari gün sonunda biter ama çölde maceralar bitmez. Bedevi çadırı ile lüks, modern kamp terimlerinin zıtlığının kesişim noktasında yer alan balon oteller yıldızlara yakın bir gece yaşatırken, gidenleri bir film karesinin içine götürüyor. 2015 yılında Matt Damon’ın başrolde yer aldığı, “Marslı” filmindeki uzay kolonileri sahnesini bu balon oteller her an yeniden yaşatıyor.
SARI ŞEHİR: AMMAN
2 gününüzü Amman’a ayırmanız şehri tanımanız için yeterli.
Adını bölgenin hareketliliğinden almış Rainbow street turistlerin gözde caddesi. Sağlı sollu dükkanlar Ürüdün’ün geleneksel kıyafetleri, hediyelikler ve kilolarca hurma almak isteyenler için sıralanmış.
Oteller hariç, şehrin çoğu yerinde içki yasak. İçki yok ama nargile var. Sokakta her köşede, hatta anayolda 4 yol ağzı bulvar ortasındaki yeşilliklerde, dükkanların önünde herkes elinde nargilesi ile oturup keyfine bakıyor. Akşam yemeğinin yanında ise üzümlü nargile öneriliyor.
Şehir kendini renklerden arındırmış, düz bir örtü gibi binalar hep gri-sarı bir tonda. Çarpık kentleşme kendini bu Arap ülkesinin başkentinde gösteriyor. Oteller haricinde gökdelene rastlamak zor. Bu renksiz şehri ve bu şehrin kendi halinde evlerinin önünde yaşayan insanlarını kuşbakışı izlemek için en iyi nokta ise Amman Citadel. 08.00-16.00 arası açık bu özel bölge, kuşbakışı şehre göz atmak, aynı anda şehrin geçmişi hakkında bilgi edinip, tarihi sütunlar ile gün batımı fotoğrafları çekmek için en ideal spot.
Keyifli Önerilerimiz:
- Ürdün bir çok farklı deneyimi, kısıtlı yüzölçümü ile size sunuyor. Ürdün seyahatinizi Amman ile sınırlamayıp, bir araba kiralayın ve güneye inin!
- Wadi Rum gibi birçok filme doğal stüdyo olmuş çölde bir gece geçirin. Internet olmayan, elektriğin sınırlı olduğu bir gecede yıldızları izlerken sessizliği ne kadar özlediğinizi farkedin!
- Mısır için Sharm El Sheikh neyse Ürdün için de Aqaba(Akabe) o demek. Kızıldenizin zenginliklerini keşfedin! İsrail, Mısır, Suudi Arabistan arasında kendinizi Akdeniz’deki gibi güvende hissedin!
- Lut Gölü(Deadsea)’ye mutlaka gidin ve %35 tuzluluk oranıyla suyun üzerinde oturma deneyimini yaşayın!
- Çölde kızıl kumlarla bol bol fotoğraf çekin!
Sevgiler