keyifliyim olarak bu sefer rotamızı biraz daha uzaklara çizdik. Dünyanın diğer ucu olarak bilinen Okyanusya kıtasını, Avustralya’yı keşfe çıktık. Haritadan bakınca ne var yahu ben burayı 1 haftada karış karış gezerim desek de dünyanın en büyük yüz ölçümüne sahip ülkeyi gezmenin bundan çok daha uzun sürdüğünü anlamak haritanın ölçeğini biraz daha açtığımızda anlaşıldı.
Seyahatimiz bayram tatili ve yıllık iznimizle birleşince, ayırdığımız süre 2 hafta oldu. Bu 2 hafta için 3 eyalet ve 3 destinasyon seçtik: Victoria Eyaleti’nden Melbourne, New South Wales Eyaleti’nden Sydney ile Queensland Eyaleti’nden Whitsunday Adaları.
Istanbul – Melbourne
İstanbul Ataturk Havalimanı’ndan başlayan uçak yolculuğumuz toplamda 21 saat sonrasında Melbourne Tullamarine Havalimanı’nda son buldu. Buraya varmak için 2 uçuş gerçekleştirdik. Önce 4,5 saatlik bir yolculuk ile Abu Dhabi’ye vardık. 2 saat havalimanında geçirdikten sonra 14 saat ise Abu Dhabi’den Melbourne’e sürdü. Sanılanın aksine, 21 saat havada geçirmek çok zor olmadı. Yolculuğun büyük çoğunluğunda uçağın camları tamamen kapalı olduğundan, karanlık bir ortam oluştuğundan uyuduk. Uyanık kaldığımız zamanlarda ise, önümüzdeki eğlence ekranından film izledik, oyun oynadık. Uçakta kendi hattınızdan standart yurtdışı ücreti ile ücretlendirildiğiniz mobil internet ya da ücret ödeyerek alabildiğiniz wi-fi da bulunuyor. Bizim hatlarımız Vodafone olduğundan biz mobil ücretli olanı tercih ettik.
İlk ve son durağımızın Melbourne olmasının en büyük sebebi, bu seferki seyahatimizin hem keşif hem de özlem giderme olmasıydı. Kardeşim Alican Boğaziçi Ünviersitesi değişim programıyla bir dönem Melbourne Teknik Üniversitesi’nde okula devam ediyor. Biz de onu çok özlediğimiz için ailece görmeye gittik.
Eylül ayı Güney Yarım Küre’de ilk baharın başlangıcı olduğundan, kişi başı 2 bavul alıp, hem montlarımızı hem de mayolarımızı yanımıza aldığımız bir seyahat oldu. Avustralya güneyinde hava 10-20 derece arasındayken, kuzeylerine doğru çıktıkça 25-30 dereceleri göreceğimiz bir seyahat…
İlk 3 gecemizi Melbourne’de geçirdik. booking.com üzerinden Melbourne’de kendimize 2 odalı bir daire tuttuk. Melbourne Short Stay Apartments’da odamız o kadar güzeldi ki, 35. katta bütün Melbourne ayaklarımızın altında bir evde kaldık. Hatta o manzarayı her an yaşayabilmek için gece gündüz pencere ve perdemiz hep açık, Melbourne’ün güzelliğini seyrettik.
Melbourne
Vardığımız ilk gün jet lag etkisiyle pek uyku tutmadı. Uykusuz olmamıza rağmen, enerjimiz hiç düşmeden 3 gün boyunca, hipster şehri diye de bilinen Melbourne sokaklarını, Royal Botanik Parkı, Eureka Skydeck’i, Quinn Victoria Market’i ve Toskana’yı aratmayan Yarra Valley şarap bağlarını gezdik ve Okyanus kıyısında Melbourne’un doğal güzelliğini keşfetmek üzere Great Ocean Road turunu yaptık. Tolga, Avustralya’da sağdan araba kullanmanın keyfini çıkarırken, biz de doğal güzelliklerin büyüsüne kendimizi bıraktık. Melbourne’de şehir merkezinin biraz dışında çıktığınızda hemen kanguruları görmek mümkün, turlarımız sırasında defalarca kanguru gördük. Arabanın önünde zıp zıp zıplamalarını izlemek gerçekten çok keyifliydi.
[divider]Melbourne’den Sydney’e geçiş[/divider]
3 günün ardından, tek yönlü bir uçak bileti alarak Sydney’e gittik. Tek yönlü uçak bileti alıp, dönüş biletini umursamadan gittiğimiz ilk yolculuktu. Ne zaman tamam Syndey’i gezdik, artık başka bir şehre geçebiliriz dersek, o zaman alacaktık dönüş biletini. Syndey’de böylece 3 gece daha kaldık.
Sydney
İlk gün öğlene doğru varınca, her yılbaşında görüp, imrendiğimiz Syndey Opera binasını ve Harbour Bridge’i görmek üzere Circular Quay’e gittik. Ölmeden önce yapmak istediğimiz 100 maddeden birini daha tamamlamış olduk. Köprü altında ve Opera binası yakınlarında çok güzel cafe ve restoranlar var, bunlardan birinde kahve içip Rocks bölgesinde Avustralya bifteği yedik. Ertesi gün önce hop-on hop-off tekne bileti alıp, hem şehri denizden gördük, hem de Taronga Zoo’ya ulaşımı sağladık. 3-4 saatte gezilebilecek büyüklükteki açık hayvanat bahçesinde kapalı kafeslerde olmayan, parkta dolaşan kangurularla arkadaşlık edip, özel bir bölümde 2 Koala ile tanıştık. Sindy ve Robin isimli bu iki koalayı görünce, onlara aşık olduğumu hissettim. Ardından, tekrar tekneye binip, Manly Beach’i keşfe doğru yola çıktık. Manly İzmir’i andıran, uzun bir sahili olan yerleşim yeri. Burada akşamüstü kahvelerimizi yudumlarken güneşi batırdık. O gece iş merkezlerinin yoğunlukta olduğu Syndey şehrinin gece hayatını keşfetmek üzere dışarı çıktık. IVY isimli bir kaç binadan oluşan her katında farklı bir eğlence türünün olduğu gece kulubunun bir kaç bölümünü gezdik. En güzeli en üst katta bulunan IVY pool bar’dı. Ortada kocaman bir havuz kenarda localar ve masalar…
Üçüncü günümüzde bizi en çok heyecanlandıran balinaları izleyeceğimiz tur oldu. Sabah erkenden kalkıp, güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, limana doğru yol aldık. Balinalar çiftleşmek üzere önce Avustralya’nın daha sıcak olduğu bölgelere, kuzeye doğru göç edermiş, çiftleşmenin ardından yeniden güneye Sydney tarafında gelirmiş. Her bir balinanın boyu yaklaşık 12-18 metre iken, biz 7-8 metrelik bir tekne ile geri göç eden balinaları izlemeye gittik. Çok heyecanlı olmamıza rağmen, hava şartlarından dolayı balinaları görmek üzere çok açıklara çıkamadık. Onun yerine heyecanlı bir tekne yolculuğu yaşadık. Okyanus açıklarında teknenin iki katı büyüklüğünde dalgalar tekneye çarptıkça neredeyse alabora oluyorduk. Her sağa sola yatışımızda ve büyük bir dalga üzerinden geçtiğimizde yüreğimiz hoplayarak, sevinç çığlıkları attık.
Tekne turu ardından, Sydney’deki büyük Royal Botanic Garden’ı görmeye gittik. Burası genellikle pazar günleri Sydneylilerin piknik yapmaya geldiği çiçekleri ve güzel ağaçlarıyla özendiğim bir park oldu. Biz de piknik ardından, Bondi Beach’e doğru yola çıktık. Bondi Beach surf öğrenmek isteyenlerin ve surf tutkunlarının en uğrak durağı, gündüz surf yapıp akşamları da buradaki barlarda happy-hour yapmak çok keyifli olmalı. Bir gün Syndey’de yaşarsak, biz de Bondi bölgesinde otururuz diye hayaller kurduk…
[divider]Sydney’den Whitsunday Adaları’na Geçiş![/divider]
Böylece aklımızda Sydney’de görmek istediğimiz yerleri tamamladık ve bir sonraki uçak biletimizi alıp Hamilton’a geçtik. Hamilton Adası’na yaklaşık 3 saat süren bir yolculuktan sonra, Cruise Whitsundays’in gemisi ile Airlie Beach’e vardık. İlk gün hemen Airlie bölgesini keşfettik. Airlie Beach, Whitsundays adalarını ve Great Barrier Reef yani Büyük Set Resiflerini görmek için kalınacak en ideal yer. Great Barrier Reef de snorkel ve dalış yapmak için Cairns de iyi bir alternatifken bizim Airlie Beach’ı tercih etmemiz muhteşem güzellikteki Whitehaven Beach’i de kaçırmamayı istememizden dolayı oldu.
Airlie Beach – Great Barrier Reef – Whitehaven Beach
Airlie Beach’deki otelimize yerleştikten sonra; Airlie Lagoon adında doğal bir havuzda bu seyahatimizin ilk okyanus yüzüşünü gerçekleştirdik. Ertesi gün özel bir jet ile UNESCO dünya mirasları arasında olan Büyük Set Resifi’nde mercanları keşfe doğru yol aldık. Great Barrier Reef bucket list’imizde olan 100 maddeden birisiydi!
Dünya üzerindeki yaşayan tüm canlı türlerinden kat kat fazlasının ve renklisinin deniz altında , büyüleyici bir şekilde izlenmeyi beklediğini düşünün! Air Whitsunday’in özel uçağıyla Resiflerin üzerinden uçmak , fotoğraflardan bildiğimiz Heart Reef , yani kalp şeklindeki resifi görmek ve resiflerin ortasına uçakla inerek okyanusun ortasında şnorkel yapmak unutulmaz bir deneyimdi!
Great Barrier Reef’den sonraki 3. günümüzü ise Cruise Whitsunday’in bize özel hazırladığı Whitehaven Beach Piknik Turu’nda geçirdik.
Hamilton Island
Dönüş günü denize doyamayanlar olarak, uçağa binmeden önceki birkaç saatimizi Hamilton Island’da Catseye Beach’te geçirdik. Burada başımıza çok ilginç bir olay da geldi, tam denizde yüzerken bir anda vatozlar altımızdan hızla açıklara doğru yol aldı. O anda ben karaya doğru yüzmeye başladım ve bi anda arkamı döndüğümde tamamen suyun içinde olan Tolga’nın olduğu yerde bütün sular çekilmiş, Tolga kumların üzerinde yürüyordu. Hayatımızda ilk defa bu kadar hızlı yaşanan bir gel-git gördük.
4 günün ardından, Hamilton Island’dan Brisbane aktarmalı bir uçakla yaklaşık 6,5 saat bir yolculukta Melbourne’e vardık. 2 gün daha Melbourne’de girmediğimiz sokakları, grafitileri keşfedip, tekrar İstanbul’a doğru yola çıktık.
13 günlük Avustralya yolculuğumuz yeniden 22 saatlik bir uçuşun ardından Cumartesi öğleden sonra İstanbul’da son buldu. Biz, Avustralya’nın doğal güzelliklerini yaşarken her anımızda birbirimize bakıp yine çok “keyifliyim” dedik.