Kapadokya Gezilecek Yerler | 3 Günlük Huzurlu Kaçamak!

tarafından Keyifliyim
0 yorum

Bir huzurlu kaçamak Kapadokya .. Bu düşünceyle yola çıktık, nişan yıl dönümümüzü kutlamak için şehirden uzaklaşmayı planlayıp.. Öğle saati ofisten aldı beni, hop atladım arabaya.. Köprüyü geçip koyulduk yola..

İlk gün güneşin batısında Tuz Gölü kenarın daydık.. Her yerde bembeyaz peri tozları.. Üzerinde yürünebilen gölün ardından batan güneş, sarının kırmızının tonları ve biz..kapadokya-urgup-goreme-uchisar-peribacalari

Kapadokya’ya vardığımızda hava kararmıştı. Arabayı otelin önüne park ettik. Işıl ışıl bir kap karşımda. Kapı da değil bir geçit gibi. O geçitten geçip kendini bir masalın, bir filmin içerisinde bulacağımdan emindim. Kapıya doğru yaklaştık el ele tutuştuk ve ilk adımı attık.

Hava soğuktu, yolda gelirken derece derece düşüşünü takip etmiştik. Şimdi karanlıkla birlikte ayaza dönmüştü. Resepsiyondaki görevli klimanın ısısını 25’ten 30’a çıkardı ve bizi karşıladı..

Doors of Cappadocia | Kapadokya

114 numaralı oda. Doors of Cappacodia otelinin 20 kapısından 14 numaralı olan. Bizim mağara evimiz. İçeri girdiğimiz anda masanın üstünde şaraplar ve yatağın üzerinde aşık kuğularla karşılaştık. Evet, tahmin ettiğim gibi masal baslamıştı..

Odadan çıkıp merkeze doğru arabayla gittik. Yolun bu kadar yakın olduğunu bilsek yürüyerek de gidebilirdik tabi. Ama bu soğukta arabada olduğuma sevindim. Önce bir otelin restoranına baktık, hayır dedim burada olmamalıyız. Hemen internetten bulduğumuz yerlere baktım. Gözüme çarpan TOPDECK Restoran’dı. Buraya gitmeliydik.

Topdeck Kapadokya

Topdeck te bugüne kadar Kapadokya‘ya gelen binlerce insandan daha farklı bir yerdeydik. Mekandan içeri girince solda normal masalar sağdaysa yer masaları vardı.

Garson bizi önce sandalyelerin olduğu bir masaya yerleştirdi. Sonra tekrar yanımıza gelip burasının rezerve olduğunu bir yanlış anlaşılma olduğunu söyledi. Orada kalıp yemeliydik. Tam bunu düşünürken yer masalarından bir kız ve çocuk bize seslendiler.

Biz kalkıyoruz, buraya gelebilirsiniz.

Normal şartlarda kimsenin masasını paylaşmayı sevmeyen ben, masada kalmalarını bir çay içip rahat edip sonra gidebileceklerini, bizim de o sırada menüden yemek seçeceğimizi söyledim. Böyle başladı gece..

Sonrasında bizim söylediğimiz şarabın aynısından Duygu ve Barış’a da getirdiler. Sohbet giderek koyulaştı. Etrafımızdaki tüm o masalar birer birer kalktı. Bizim masa giderek kalabalıklaştı. İlk önce mekanın sahibi, nam-ı değer Fireman, Cenap abi geldi. Sonra 420 Mustafa ve sevgilisi PeriFairy, yanlarındaki adını bilmediğimiz kopil. Cenap abi ve Mustafa bize yaktıkları 2 ton odundan, ateşlerden bahsettiler. Mustafa vadinin en güzel manzarasındaki mekanını anlattı. Sonra kendimizi daha tanışalı bir saat bile olmamış Duygu ve Barış’ı arabamıza davet ederken, Mustafa’nın arabasını takip edip ıssız vadiye doğru giderken bulduk..

Vadinin tepesine vardığımızda diğer arabadan ışıklar yanıp sönüyordu. Başladı Düğün&Dernek  filmindeki adamların aksanıyla hikayeye “Ben her hafta diskoya giderim, etrafımdakileri de toplar götürürüm. Diskoda en az 300 Tl harcarım. Onun yerine Fifty Fatih’e gittim. Dedim 10 kere diskoya gitmek yerine bana bi ses sistemi yap, bir de ışık. fifty fatih bunu yaptı. Ben de artık viskimi araba içiyorum” Arabadan gümbür gümbür Vurur yüze ifadesi çalarken, Duyguyla birlikte hayretler içerisinde bu tuhaf şiveli adamı seyrediyorduk. Cenap abi gelse de atesi yaksak derken, bir telefon geldi. Sonrasında Kapdokya karakolundan Cenap abiyi ve ehliyetini almaya gittik. Tolga ve Barış daha yeni tanışmış bu ikili, bir kaç saattir tanıdığı fireman için oradaydı.

Odaya geri döndüğümüzde vay be bunlar gerçek mi neredeyiz diye tekrar sorguladık. Başka rüyalar görmek üzere uykuya daldık..

Ertesi sabah 5.30’da alarmım çaldı. İşe giderken bile bu kadar erken uyanamayan biz. 15 dakika içinde ne kalın kıyafetlerimizi giyip avluya çıktık. Havuzlu terasta elimizde tripod, gopro ve kamerayla hazırdık. Balonların gelişini karşılamak için 7 yaşındaki çocukları olan bir aile ve biz sabahın bu erken saatinde oradaydık.

Önce bir tanesini havalandı, diğerlerine öncülük ediyordu. Rengi soluk bir gri, altı kırmızılı olan bu balonu yine ayni soluk gri ama altı mavi olan bir balon takip etti. Ardından sırayla birer birer tüm balonlar havalandı. Küçük, her birinde ayni heyecanla çığlıklar atıp el sallıyordu. Sandalyeyi kenara çekip keyifle balonları seyre daldım. Kus sürüsü gibi bu rengarenk balon göçünü izlemek çok keyifliydi..
kapadokya-urgup-goreme-uchisar-peribacalari-guvercin vadisi

Ertesi gün biz de balona binmek istedik, ancak rüzgar sebebiyle tüm seferler iptal olmuştu. Hiç üzülmedim.

Avanos, Kapadokya

Uykulu gözlerle odaya donup tekrar uykuya daldık. İkinci gün programımız kabarıktı. Peri bacaları gezilecek, cana çömlek yapılacak, şarap tadımına gidilecek, gün batımı izlenecekti. Hepsini de birer birer hakkıyla yaptık. Çanak çömlek ya piminin hikayesini eski bir çömlek ustasından dinledik. Avanos’ta her erkek mutlaka çömlek yaparmış, her kız da mutlaka kilim dokurmuş. Bundan mütevellit her evin içinde 2 imalathane varmış. Bir kat çömlekçi, ikinci kat halici. Yani 100 ev 200 iş yeri var. Hatta bunu gelenek haline getirmişler. Kilim dokuyamayan kızı kimse almazmış, bu yüzden istemeye geldiklerinde mutlaka bir kilim gösterirlermiş. İlmiği azsa kız sabırsız demekmiş, almazlarmış. Kızı vermeden önce de erkeğe çamur verirlermiş, bundan cana çömlek yap derlermiş. Erkek kolay olsun diye ben size vazo yapayım demiş. Onlar da önce vazonun kapağını yaptırmışlar. Sonra da altını. Eğer kapak vazoya uymazsa, kızı alamazmış.

Neyse ki orada değiliz, benim kilimim yok Tolga’nın da çömleği..

Turasan Şarap fabrikasının görkemli kapısından geçince karsınızda 28 çeşit şarabı görüyorsunuz. Küçük bardaklarda istediğinizi tadabilirsiniz. Biz de hemen bir tadıma başladık, o mu bu mu derken hem en sevdiğimiz Misket şarabını, hem de kendi en doğal hallerimizi bulduk. Öyle bir tatlı mayhoş halde, sıcak şarap malzemelerini ve odadaki 28 şaraptan 5’ini alıp dünya mi daha güzel donuyor biz mi deyip Kızılvadi’ye gittik.

Peri bacalarına karsı elimde pembe gözlük yerine pembe şarapla buğunun de batışını, günesin pembe tonlarını seyre dalarak batırdık.

Kapadokya’ya gelip tesi kebabı yemeden dönülmez dediler. En güzel neresi yapar diye araştırıp Nostaljiye gittik. İçeriden Ben Affleck kopyası Türkçeyi zor konuşan tek bir garson etrafımızda Üzerleri beyaz dantel islemeli örtülerle 6 masa. Cam kenarındaysa biz vardık. Testilerin içerisinde etler geldi. Garson tokmağı Tolgaya uzattı. “Tak” tek bir vuruşla tolga testiyi kirdi. Lezzeti hala damağımızda olan etleri yedik.

Derinkuyu

Pazar günü son günümüzdü. Dönüş rotamız belliydi. Derinkuyu‘da Akdeniz Restoranda kebap yerken Facebook sayfalarına çıktık. Artık derin kuyuda birer ünlüyüz. Ustanın da tarifiyle caminin yanındaki yerden yer altı şehrine indik. Ramazan amca bize tüm yer altı şehrini gezdirdi. Binlerce yıl önce savaştan kaçmak için burada aylarca yasamış onca insani, okullarını sınıflarını mutfaklarını ahirlerini görünce tüylerim diken diken oldu. Daracık merdivenlerden ben bile zor sığarken yerin 55 metre altına indik. O kadar derinde kalbim hızla atmaya başladı. Tüm bu yaşanmışlıklar, orada yaşanan aşkların etkisiyle heyecanım arttı. Sarıldım. Elele tutuşup tekrar yukarı çıktık. Dışarı çekip güneşi tekrar gördüğümde derin bir nefes alıp tüm hücrelerim hissedinceye kafa nefesimi içimde tuttum.

Derinkuyu’dan 50 km yol gidip, Ihlara Vadisine vardık. Yeşilin her tonunu, sarıyla birleşip kahverengiyle bütünleşmiş halini gördük. Nehir kenarında oksijenden kafamız güzel oluncaya kadar yürüdük.Bu tatilin son uzun yumrusunu Belisirma’da yaptık.

Simdi dönüş yolundayız. Arkamızda yine binlerce ani, tanıştığımız yepyeni karakterler. Biz, yine ikimiz. Yine bir hikâyemiz. Kapadokya hikâyemiz. Başka ne diyebilirim ki; keyifliyim.

Beğeneceğin diğer yazılarımız

Yorum Yap